30 Ağustos 2012 Perşembe

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun...

Murat Bardakçı yazılarını severek okuduğum biridir.  Şu aralar da 1997 yılında Hürriyet Gazetesi’nde yazmış olduğu yazıları okuyorum.  Ve tevafuka bakın ki tam da bugün okuduğum yazısı neyle ilgili.  Kurtuluş Savaşı’nda yaşananlarla ilgili. Okurken gözyaşlarımın akmasını zor engelledim. Koskoca Mustafa Kemal Paşa bile parasız kalmış ve kahvesine atacak şeker olmadığı için kahvesini sade içmiş.  Geri kalanını da siz okuyun.  

…Milli Mücadele'nin parasız günlerinden söz eden birkaç hatırata yeniden bakayım, Meclisi ve hükümeti kara kara düşündüren o günlere dönüp nereden nereye geldiğimizi bir daha göreyim dedim... Sonra, bu konudaki en samimi kaynaklardan birini, Mazhar Müfit Kansu'nun Tarih Kurumu'ndan çıkmış olan kitabını karıştırdım: “Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber”i... Kansu, Kurtuluş Savaşı'nda çekilen parasızlığı sayfalar boyunca anlatıyordu ve yazdıkları nereden nereye geldiğimizin en güzel belgelerinden biriydi... Kansu'nun sözünü ettiği birkaç olayı burada aktarıyorum... Ama siz bu kadarla yetinmeyin, Mazhar Müfit Kansu'nun hatıralarının tamamını mutlaka okuyun...

Sivas Kongresi'nde Şeker Almaya Bile Para Yoktu
Okumamış olanlar için söyleyeyim. Mazhar Müfit'in kitabı, İstiklâl Savaşı'yla ilgili olarak yazılmış en içten eserlerden biridir... Hatıradan ziyade romanı andırır ve ibret dolu olaylardan söz eder... İşte, bu olaylardan birkaçı:
Erzurum Kongresi yapılmış, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Sivas'a doğru yola çıkma hazırlığına girişmişlerdir... Ama küçük bir eksik vardır: Para... Gerisini, Mazhar Müfit'ten okuyalım: “...Bizim sivil karargâhın masraflarına para dayandırmak kolay değildi. Gerçi en asgari hayat şartlarına tabi olarak ve askeri tabldottan yemek alarak geçiniyorduk. Buna rağmen umumi masrafları ve ihtiyaçları karşılarken para bütün ihtimamımıza rağmen suyunu çekmekteydi. ...Paşa, para ile meşgul olmaktan hoşlanmazdı. Alışveriş etmeyi ve her türlü gelir ve giderle meşgul olmayı bana bırakmış, 800 lirasını da yine bana vermişti. Bunun içindir ki para mevzuunda sıkıntılı vaziyette idik ve cepten yiyorduk. Paşa “Hazırlığımız tamamlandı mı? Ağustos'un 29. günü hareket edebiliyor muyuz?”' dedikçe, beynim burgu ile delinircesine zonkluyor, gözlerim “Parrrra!” diye kararıyordu. Paşa'nın azim ve cesaretini kırmamak için ona “Ne ile gideceğiz? Para nerede?” diyemiyordum...”

Ve Bir Başka Parasızlık Öyküsü:
Sivas Kongresi yapılmış ve çalışmalar aynı hızla devam etmektedir..
"...Mustafa Kemal Paşa, Hüsrev Sami Bey'le bana “Birer kahve içeriz de öyle gidersiniz” diyordu. Bu, “Sabahlayacaksınız” demenin müjdesiydi. Kalktık. Emirber Ali'ye emretti:
- Ali, bize birer şekerli kahve yap. Ali “Paşam, şeker yok. Sade yapayım mı?” deyince, Paşa gülerek yüzüme baktı: “Canım Mazhar Müfit, niçin şeker aldırmıyorsun?” dedi. Ben de gülerek “Yarın inşallah aldırırım” dedim ve ilâve ettim: “Hele şimdi sade içelim”...
Emirber Ali sade kahveleri pişirmek üzere odadan çıktıktan sonra Paşa, mahzun mahzun gözlerini gözlerimde dolaştırarak “Farkındayım, yine züğürtledik” dedi.
- Evet Paşam. Hem züğürtledik, hem de mevcut paramız şeker almaya müsait değil. Şeker çok pahalı..."


24 Ağustos 2012 Cuma

"İngilizcenin Anavatanı Anadolu"

Hint-Avrupa dilleri nereden geliyor? 200 yıldır tartışmalı olan bu konudaki yeni bir çalışma, bu dillerin kaynağının Anadolu toprakları olduğu tezini destekliyor.


İngiliz Financial Times gazetesi, Yeni Zelanda'da yapılan bir araştırmaya dayanarak dünyada toplam üç milyar kişinin konuştuğu Hint Avrupa dillerinin kökeninin Anadolu olduğunu belirtti. Gazetenin haberi şöyle:
Hint-Avrupa dilleri nereden geliyor? 200 yıldır tartışmalı olan bu konudaki yeni bir çalışma, bu dillerin kaynağının Anadolu toprakları olduğu tezini destekliyor. Araştırma bu dillerin 8000-9500 yıl önce tarımın gelişmesiyle birlikte yayıldığına işaret ediyor.  Hint-Avrupa dillerini neredeyse üç milyar kişi konuşuyor. İngilizce'den Rusça'ya, Avrupa dillerinden Hintçe'ye birçok dil bu grupta yer alıyor. Dünyanın en büyük dil grubunun kaynağı konusunda iki ana tez var.  Litvanya asıllı Amerikalı arkeolog Marija Gimbutas'ın ortaya attığı geleneksel görüşe göre bu diller 6000 yıl önce Hazar Denizi'nin kuzeyindeki steplerden doğdu.

İki Tez Çarpışıyor
Bu diller, ata binen yarı göçebe Kurganlar aracılığıyla Avrupa'ya ve Yakın Doğu'ya yayıldı.  
İngiliz arkeolog Colin Renfrew'ın tezine göre ise bu diller, tarımın genişlemesiyle birlikte Anadolu'dan yayıldı. Yeni Zelanda'daki Auckland Üniversitesi'nden uzmanların, sonuçlarını bilim dergisi Science'ta yayımladıkları araştırmasında bu iki teori evrim biyolojisindekine benzer bir yöntemle denendi.  Araştırma kapsamında ortak kökeni olan temel sözcükler incelendi. Örneğin Hint Avrupa grubunda yer alan 113 eski ve çağdaş dilde anne sözcüğünün aynı kökten geldiği belirlendi. Sonra bu sözcüklerden bir soyacağı çıkarıldı. Dillerin bölgeleri ve yaşları Hint Avrupa dillerinin kökeninin Anadolu olduğu senaryosunu destekledi.

Kaynak: NTV Bilim - Antropoloji

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Bir Sanatçı Eşi Nasıl Çiçek Alır?


"Bir Sanatçı Eşi Nasıl Çiçek Alır?"
Eşiniz özel günlere önem vermiyorsa ve "bunlar ticari oyunlar" diyorsa şimdi söyleyeceğim geçerli olacaktır...  Yaptığı bir programdan sonra kendisine çiçek takdim edilir o da gelir o çiçeği size verir :) :) :)  Şimdiye kadar aldığım çiçeklerin iki tanesi hariç hep böyle oldu :)

Ramazan Bayramımız Kutlu Olsun...

17 Ağustos 2012 Cuma

Ramazan'ı Uğurlarken...

“Hoş geldin Ya Şehri Ramazan” derken birkaç güne kadar “Hoşça kal Mübarek Ramazan” diyeceğiz.. Çok mu çabuk geçti yoksa bana mı öyle geliyor? Kimseyi iftara kabul edemedim.. Ailemden uzaktaydım.. Buradaki yakın arkadaşım Aslı yoktu; ama yine de keyifli bir Ramazan geçirdim diyebilirim.  Neredeyse her akşam “Temaşa-i Ramazan” etkinliklerinin yapıldığı Merinos Parktay’dık. Harun’un programları olunca ben de takıldım peşine J   İlk programı Abbas Bakhtiyari adında İranlı bir müzisyenle birlikte yaptılar.  Adam İranlı ama 29 yıldır Fransa’da yaşıyormuş. Eğitimi için gitmiş sonrada orada kalmış.. Çok profesyoneldi.  İftar sofrasında bile aklı programdaydı.  Çevirmenine durup durup programda şöyle olacak böyle olacak diye talimatlarda bulunuyordu; kızcağızda bizimkilere çeviriyordu.  Yanında bir de güzel bir dansçısı vardı; dansçı da İranlıydı, adı Sahar Dehgan.  Sahar güzeldi ama o beni daha çok beğendi  J Bütün gece “prenses” dedi ve birlikte fotoğraf çekildik.  Programın bitiminde Abbas Bakhtiyari kendi CD’sini imzalayıp Harun’lara verdi.  İlginç ama güzel bir programdı.  İlk konser olduğu için bunu gayet iyi hatırlıyorum; bir de son konserleri.  Yakın zamanda olduğu için herhalde.. 

Dün akşam Harun’un son programı vardı “Karagöz Musikis”.. Hayali Nevzat Çiftçi aralarda Karagöz oynattı. Yoksa bizimkiler mi arada müzik yaptılar :)


Kadir Gecesi’nda Tekin Hoca’larla Dergah Programı yaptılar. Program bittikten sonra Üftade Hz.lerini ve Emir Sultan’ı ziyaret etmek istediler.  Üftade Hz.lerini zor da olsa ziyaret edebildik ama Emir Sultan’ın yanından geçmek zorunda kaldık.. O kadar kalabalıktı ki arabayı park edecek yer bulamadık. Sonra da onları Kütahya’ya uğurladık.
Bir gün önce de “Sentez” programı vardı.  Aynı gün ikinci bir program olarak Sadreddin Özçimi ve Ahmet Çalışır’ın yaptığı bir program vardı.  Bu da çok özel bir programdı; sunumunu Ali Bektaş yaptı. 60 yıldan beri ilk defa sazendeler eşliğinde Mevlid-i Şerif okunmuş.  Harun’ların programı “Sentez”de gayet iyi olmuştu.  Program doğudan batıya tam bir sentezdi; zeybekler de vardı, horon da roman havası da Kafkaslar da ve hatta balet bile vardı.  Zaten balet çok becerikliydi. Hem bale yaptı hem kemençe çaldı hem de Kafkas oynadı.. Kendi aramızda “ bu baletten her eve lazım” diye konuştuk bile :)
İşte hatırladığım programlar bu kadar.  Harun’un 10’a yakın belki daha fazla programı oldu; ama ben 3-4 tanesini hatırlıyorum.  Bir de Uğur Aslan’ın yaptığını hiç unutamıyorum.  Harun’ların bir programından sonra Uğur Aslan çıkacaktı; program bitti ama Uğur Aslan ortalıkta yoktu.  Sonra sahnenin yanına bir araç yanaştı ve içinden Uğur Aslan çıktı.  Pes dedim.  Çıkartabilse arabayı sahneye çıkartacaktı. Televizyon da gördüğümüzde beyefendi sanıyoruz böylelerini ama… Neyse, öyle ya da böyle güzel bir Ramazan geçirdik.  Seneye tekrarı da nasip olur inşallah...

Az Biraz Gülelim :)

5 Ağustos 2012 Pazar

Kral II. Şuppiluliuma

Hatay'ın Reyhanlı ilçesi Demirköprü köyü yakınlarında bulunan Tell Tayinat höyüğünde yapılan arkeolojik kazılarda çıkarılan Geç Hitit Dönemine ait (M.Ö.1100-800 yılları) kral Şuppiluliuma'nın heykeli bulunmuş.. Heykele bakılırsa Kral oldukça sevimliymiş :)
1,5 metre yüksekliğinde, yaklaşık 1,5 ton ağırlığında..  Kollarında özel bir takım bileklikler var. Bir elinde mızrak, bir elinde başak tutarak hem savaşmayı hem üretmeyi, kendi halkı için şiar edindiği simgeleniyor. Heykelin arka kısmında yazı var. Hemen yanında da bir kanatlı boğa ve aslan heykeli var.